Dediğim gibi anlatmak istediklerim çok fazla olmakla birlikte, olayları doğru akış içerisinde toparlayabileceğimden pek emin değilim. Bilirsiniz işte, insanın yaşı ilerledikçe hafızası zayıflıyor ve konudan konuya atlayıp dururuz. Gençlik yıllarımda böyle davranan yaşlıları anlayamazdım ve açıkçası insanoğlu gençken çok acımasız olabiliyor.
Hatırlıyorum da ergenlik yıllarımda bir an önce büyümek isterdim. Buna rağmen o yaşlardayken, yirmibeş veya otuz yaşlarındaki insanlar benim için orta yaşlı, otuz üzerindekiler de yaşlıydılar. Hal böyle olunca, otuz yaşını geçkin insanlar aşık olamazlardı. O insanlar çocuklarının peşinden koşmalı, sıradan işlerle ilgilenmeliydiler ancak aşık olmalarını beklemiyordum. Yirmi yaşını geçtikten sonra otuz yaşındaki insanlar gözüme biraz daha genç görünmeye başlamışlardı, ama yinede otuz beşi geçenler yaşlıydılar. Şimdilerde bu düşünce tarzıma gülüyorum. Aşkın yaşı yokmuş ve dünyadaki en şanslı insanlar belki de gerçekten aşkı tadabilmiş olanlardır. Ayrıca seksen yaşındaki bu ihtiyar sanırım fosil niyetinde bir müzede sergilenmeliydi eski düşünce tarzıma göre. Ama yaşıyorum ve bu yaşlı beden de sıkışıp kalan aşık gencecik, kıpır kıpır bir kız var. Ruhunun bu bedenden kurtulup özgürlüğüne kavuşması ise an meselesi.
.......

Hiç yorum yok: