Her şeyden önce;

Geçmişe yolculuğumuza başlamadan önce hayatımla ilgili çıkardığım bir sonucu sizlerle paylaşmak istiyorum: Onu tanıyacağımı, o’na aşık olacağımı, ve elli beş yıl onun acısıyla yaşayacağımı bilseydim eğer, ondan önce yaşadığım ve acı çektiğim tüm aşklarım için acı çekmezdim.

I. İlk Yolculuk – Ellerim

Parmaklarım hala ince ve uzunlar, tırnaklarım hala biçimli ve manikürsüz. Hatırlıyorum da ilk gençlik yıllarımda manikür yaptırmıyor olmamla övünürdüm ve tüm kız arkadaşlarıma güzel tırnaklarımı gösterirdim. İnsanlar gençliğinde hain olurlar, ben de öyleydim. Kızların hayranlıkla karışık kıskançlıklarını seyretmek garip bir haz veriyordu o zamanlarda. Şimdiyse ellerimde ki deri incelmiş, üzerlerinde lekeler çıkmış ve damarların çok belirginler. Hatta dikkatli bakınca damarlarımdan kanımın aktığını bile görebiliyorum. Zamanın bu kadar acımasız olduğunu görmek, bunu yaşamak inanın bana çok zor ve zor olduğu kadar kaçınılmazda.

Ellerimi ilk ne zaman fark etmiştim? Oldukça küçüktüm sanırım, 12-13 yaşlarındaydım belki de ve bu keşifim, sağ avucumun en sağ köşesinde bulunan belirli belirsiz bir benle başlamıştı. O beni saatler boyu inceler, hayatımda ne gibi bir anlamı olduğunu keşfetmeye çalışırdım. Çocuk aklımla özel olduğumu ve bu benin de bunun kanıtı olduğunu düşünürdüm. Düşünüyorum da ben her zaman özel olmaya meraklıydım. Fakat şu an seksen yaşındayım ve iz bırakacak herhangi bir başarım oldu sayılmaz. Tabi mesleki kariyerim, yazdığım birkaç hikaye, çocuklarım ve torunlarımı saymazsak. Kaldık ki tüm bu saydıklarım, ciddi bir iz bırakmak için yeterli değildir. Buna yılı özel olmadan yaşadığımı anlamak, ve öldükten sonra unutulacağımı bilmek içimi acıttı ama bu sonu yaşayacak olan tek insan ben değilim.

On beş yaşlarındayken, büyümenin de etkisiyle karşı cinse ilgi duymaya başlamıştım. Ancak benim ilgim romantik bir aşk hikayesinden ibaretti ve ellerimin burada rolü büyüktü. Her gece ellerim birbirini sımsıkı kavrar, iki sevgilinin elleriymiş gibi tutardım onları. Fakat bunu yaparken o his eksikti. Sevdiğiniz, aşık olduğunu adamın ellerini tutarken kalbinizim çılgınca çarpması lazımdır ve kendi ellerim bu etkiyi yaratamıyorlardı.

Üniversitede okumayı aklıma koymuştum. Başka türlü özgür olamayacağımı o zamanlarda kavramıştım. Özgürlüğümü elde edebilmek için, aşkı tadabilmek için okumak gerekiyordu. Bunun için de çok çalışmayı göze almıştım. Okursam eğer, ellerim aşık olduğum adamın ellerine kavuşacaktı bunu biliyordum…

İnatçı olduğum kadar sabırsızım da ben. Hatırlıyorum da ellerimin onun elerine kavuşması için, kalbimin o kanat çırpışını duyabilmek için can atıyordum. Artık üniversite öğrencisiydim ve geride sadece onun ellerini tutmak vardı. İngiliz Edebiyatı okuyordum ve Shakespeare’in duygu yüklü şiirleri beni benden alır, uzaklara, çok uzaklara götürürdü. Üzerimde ki çekingenliği henüz atamamış, karşı cinsle yakınlaşamıyordum ama ellerim onun ellerine kavuşmalıydı. O aklımdaydı hep ve açıkçası hiç onun kim olması gerektiğini düşünmemiştim. O olacaktı nasılsa, ve ben onu bulduğumda bunu anlayacaktım. Hep böyle olmuyor muydu zaten?

Okulda ki ilk yılımızın son günlerinde bir eğlence düzenlenmişti. Torunlarıma bakılırsa onlarda da bu gelenek sürüyormuş , tabi eğlence anlayışlarımız eminim çok farklı şimdi. Her neyse, bu eğlenceye kızlar sevgilileriyle katılacaklardı ve ben hala yalnızdım. Okulumuzun bahçesi büyüktü, çok büyüktü, çimleri vardı ve akşamları serindi. Eğlencenin heyecanından hırkamı almayı unutmuştum ve içkiyle aram olmadığından biz kızlara yakışan ufak bir likör içmiştim sadece. Anlayacağınız üşüyordum,ilk senemin son günleriydi ve hala erkek arkadaşım yoktu, ayrıca yaz okulunda kalmam gerekiyordu ancak param yoktu. Herkes deli gibi eğlenirken ben aslında mutsuzdum. O an onun beni bulması lazımdı çünkü ona ihtiyacım vardı.

Hayatım boyunca tüm dileklerim olmuştur diyebilirim.Eğlence gecesi de o anlardan biriydi bana sorarsanız. O zamanlar da dokuz ay sürecek olan bir ilişki beni bekliyordu ve bana göre dileğim gerçekleşmişti işte…

O arkamdaydı, haberim olmasa da beni seyrediyordu ve ensemde nefesini hissedebiliyordum. Üşüyordum, beni sevgilisi için yalnız bırakan kız arkadaşıma kızgındım ve en önemlisi diğer çiftleri seyrederek iyice umutsuzluğa kapılıyordum. Özgürlüğümün böyle olacağını düşünmemiştim ve hayal kırıklığına uğramak, on yedi yaşında ki bir kız için cidden zordur.

“Gördüğüm kadarıyla üşüyorsunuz ve eğer kabul ederseniz ceketimi seve seve size verebilirim?”

Arkamdaki erkeğin sesiydi bu ve bu güzel teklifi eden kişiyi görmek üzere döndüm.İşte o an onun olduğunu anlamıştım. Arkama döndüm ve sadece gülümseyebildim. Düşünüyorum da şapşal bir kız çocuğundan başa bir şey değildim. Ceketini aldım ve o an parmaklarım parmaklarına dokundu. Kalbim çarpmıştı, ancak o beklediğim şimşekler yoktu. Yoktu fakat bunu şimdi anlayabiliyorum, o zamanlar da bunu anlayabilecek olgunlukta değildim ki…

Her şey o ceketle başladı ve dokuz ay boyunca mutlu olduğumu düşündüm. O kadar mutluydum ki, tereddütsüz onun olmuştum. Kafam karışıktı, derslerim kötü gidiyordu ve sık sık kavga ediyorduk. Ama bunların önemi yoktu çünkü büyük aşkları büyük gel gitler beslerdi. Hem beni sevmese bana balık almazdı değil mi? İlişkimizin meyvesi o minik, turuncu Japon balığıydı ve o balığa da çok başlanmıştım. Ta ki bir gece beni terk edene kadar, gözüm dönmüştü, ellerim titriyordu ve hırsımı o minnacık Japon balığından çıkarmıştım. Madem aşkımız bitmişti, balığını da almalıydı. İlk aşkımla ilgili son hatırladığım sahne, elinde balığımızın olduğu kavanozla okulun giriş kapısında dikilmiş şaşkın gözlerle bana bakışıydı. O bakışta bir şey daha vardı, uzun yıllar sonra kavrayacağım bir şeydi bu: sonunda benden ayrılabilmiş olmanın verdiği rahatlama…Kolay değildi, bizim zamanımızda ilişkiler böyle kolay olmazdı ve ne olursa olsun onunla birlikte olmuştum, kendini bana karşı sorumlu hissediyordu. İlişkinin bu boyutu ayrılığımızı zorlaştırmıştı ama kurtulmuştu işte…

İnanması zor belki ancak tam tamına üç yıl onun arkasından ağladım. Ayrılığı kabullenemedim, bana geri döneceği günü bekledim ve sürekli ona ulaşmaya çalıştım. Ayrılığımızdan dolayı sürekli kendimi suçluyordum ve her gece ellerimi kenetleyerek uyumaya başlamıştım. O geri gelene kadar öyle uyuyacaktım. Ancak görüyorsunuz işte, ilk aşkım birkaç sayfadan ibaret şimdi.

Bunalımlı, fena halde aşık ve acı çeken genç bir kadın olan ben, yine de onu aramaya devam etti. Artık ilk aşkımın geri dönmeyeceğini kavramaya başlamıştım ve ikinci son aşkımı aramaya karar vermiştim. Aşka inancım sonsuzdu ve elbet beni bulacağından emindim…


Biliyorum ki tüm insanlar ilk aşkını hiçbir zaman unutmazlar. Bende unutmadım ve iyi ki yaşamışım diyebiliyorum. Hatta onu affettiğimi bile söyleyebilirim. Sonuçta aşkımızın bitmesi sadece onun suçu değildi. O zamanlarda deli gibi Onu arıyordum ve doğru kişi olup olmadığına emin olmadan kendimi teslim etmiştim.

Bizim zamanımızda aşk kolay değildi, bulunması da zordu yaşanması da. Aşkın yüreğinizde bıraktığı bir tat vardı ki anlatılmaz. Emin değilim ama gözlemlediğim kadarıyla bugünlerde aşk sadeleştirilmiş gibi. İnsanlar çabuk aşık oluyorlar, ve çabuk tüketiyorlar. Ayrıca sanki daha az acı çekiyor gibiler. Elli beş yıldır aşktan dolayı içimde yaşanan fırtınayı düşünüyorum da, sanırım torunlarım ve diğerleri deli olduğumu düşüneceklerdir. Varsın düşünsünler, yine de aşkımı onlarla paylaşmaya kararlıyım. Ömrümün kalan elli beş yılını götüren bu aşk, ben öldükten sonra da kalsın, kimse okumasa da yazılı kalsın.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Allah'ım ne kadar içten bir anlatım. Hepsini okudum ama aşkınız kadar uzun sürmedi okumam ve aynı sizin aşktan sıkılmadığınız gibi hiç sıkılmadım yazınızı okurken. Yaşınıza inanmak zor; çok daha genç olduğunuzu düşünüyorum ve aşkınıza saygı duyuyorum. O, gücünün azaldığını söylediğiniz, bu yazıyı yazarken ve daha da önemlisi "aşkınızı hissederken" kullandığınız elleri sevgi ve saygıyla öperim. Emeğinize sağlık. Daha uzun ömürler dilerim efendim.

RaMa dedi ki...

bende yaşınıza inanamadım doğrusu ama ben neden ayrıldığınızı merak ettm doğrusu

Unknown dedi ki...

üzgünüm ama bazı erkekler biz bayanlar kadar aşka ve sevgiye önem vermiyor.. onların "birçoğunun" amacı; yeni heyecanlar duymak ve seks.. hepsi bu.. dolayısıyla siz bunu aşk olarak hatırlıyorsunuz ama belki de onun için bir kaç günlük bir heyecandı o kadar.. gerçekler ne kadar acı değil mi?.. sevgiler..

Curly dedi ki...

Gözlerim doldu yazınızı okurken...ne kadar güzle ve içten anlatmışsınız.
Evet eskiden aşklar bambaşka yaşanırmış şimdi herşey yüzeysel,Okurken çok keyif aldım yazınızı...Bu güzel yazıları yazan ellerini öpüyorum ve sıkı bir takipciniz oluyorum...Sevgiler.